Yasakların Belirlediği Sanat Dünyası
Sanat tarihi her zaman özgürlük, ifade ve yeniliklerle dolu bir alan olmuştur. Ama bazen bu özgürlük, bazı kesimlerin hoşuna gitmemiş. Benim de üniversitede sanat tarihi derslerinde öğrendiğim gibi, yasaklanan eserler bazen sanatçıların en unutulmaz işleridir. Özellikle Michelangelo’nun “Son Yargı” tablosunun ilk defa gördüğümde ne kadar büyüleyici olduğunu hatırlıyorum. Ancak aynı tablo, zamanında Vatikan’da örtülere ihtiyaç duymuş. “Dünyaya mal olmuş ama bir kesimi rahatsız etmiş” dedirten işlerden biri.
Bir Resmin Çileli Yolculuğu
Bazı resimler vardır ki, yaratıldıkları dönemde neredeyse bir çığ gibi tepki çekmişlerdir. Edouard Manet’nin “Olympia” adlı tablosunu hatırlıyorum. Sanat tarihinde hep bir mihenk taşı olarak anlatılırdı. Hem dönemine göre cüretkâr çünkü hem de toplum normlarına meydan okurcasına. Düşünsene, 1865’te Paris’te sergilendiğinde resmen kaldırılması için dilekçeler bile verilmiş. O günden bugüne, bu resim birçok sanatçının ilham kaynağı oldu.
Müzik ve İsyan: Yasaklı Notalar
Müzik dünyası da yasaklar diyarında sıkça gezindi. Özellikle caz müziğin 1920’lerdeki yasaklamalarını duyduğumda çok şaşırmıştım. Bizim evde caz dinlenirken o kadar normal gelirdi ki. Ancak, New Orleans’ta caz, “ahaliyi kötü yola saptırır” gerekçesiyle bir dönem yasaklanmış. Düşünsene, binlerce insanın dans ettiği sokakların sessizliğe bürünmesi… Sanat bir şekilde her engeli aşıyor gibi geliyor.
Kelimelerin Sınırı: Yasaklanmış Kitaplar
Kitaplar dünyası da hiç üzerine toz kondurulmaya gelmeyen bir başka alan. Benim için yasaklanmış kitapları keşfetmek hep hazine bulmak gibi hissettirdi. Daha lisede aldığımız “1984” kitabının, yıllar önce birçok ülkede yasaklı olduğunu öğrenmek benim için surreal bir deneyim olmuştu. Şimdi düşünüyorum da, belki de bu yasaklar yüzünden kitaplar bu kadar dikkat çekti ve ilgi gördü. Sen de böyle bir kitap okudun mu hiç, yasaklı ama yüreklere dokunan?
Heykellerin Durağan Direnişi
Heykellerin gücü bazen göz ardı edilir, ama bir heykelin de kalem kadar etkili olduğunu bilirim. Mesela, ’90’larda bir arkeoloji müzesinde çalışırken gördüğüm Rodin’in “Öpücük” heykelinin bir dönem İngiltere’de sansüre uğradığını öğrenmek beni etkilemişti. “Ne var ki bunda?” diye düşündüğümü hatırlıyorum. Ancak dönemine göre rahatsız edici bulunan heykeller, şimdi turistik ve sanatsal rotaların başköşesinde.
Sinemanın Kes(y)intili Tarihi
Sinema dendi mi, hele ki sansürün ilk yıllarında, adeta bir sansür makası sahneye çıkmış. Hitchcock’un “Sapık” filmi bile zamanında müstehcen olduğu için birçok kesim yaşamıştı. İzlediğimde o kadar da “aşırı” değildi diye düşündüm, ama belli ki o yılların toplumsal değerleri oldukça farklıymış. Artık çoğu kişi bu filmi korku türünün öncüsü olarak görüyor.
Yasakların Sanata Katkısı Üzerine Birkaç Düşünce
Günün sonunda, yasakların sanatı aslında daha yaratıcı bir hale getirdiğini düşünüyorum. Yasaklar, sınırlar aslında itici güç olmuş, sanatçılar daha da cesur işler üretmiş. Tarih boyunca yasaklanan eserler şimdi bize cesaret veriyor. Gelecekte başka hangi eserler bu yasakların ağına düşecek bilmiyorum ama tek bildiğim, sanatın sonsuza kadar akmaya devam edeceğidir, tıpkı bir nehir gibi.
Yorum Bırakın