Psikolojik Teorilerin Günlük Hayata Uygulanması: Beynimizin Kılavuzları
Kendini Tanımak: Jung’un Arketipleri
Jung’un arketip kavramı, hayatıma ilk kez üniversite yıllarında psikoloji dersinde girdi. Anlatılanları duyduğumda kafamda hemen kendi hayatımdan örneklerle doldu. Arketipler dediğimiz bu kalıplar aslında hepimizin içinde bir yerlerde gizli. Sen de hiç, “Bu durumu daha önce yaşamış gibiyim” ya da “Ben hep böyle tepkiler veriyorum” diye düşündün mü? İşte bu, arketiplerin işi. Jung’a göre, hepimizin bilinçaltında bu arketiplerden bulunuyor ve hayatımız boyunca eylemlerimizi etkiliyor.
Bir keresinde kendi içimdeki “bilge” arketipiyle yüzleşmiştim. İnternet üzerinden bir arkadaşım, ilişkileriyle ilgili benden tavsiye istemişti. Kendi tecrübelerimi ve edindiğim bilgileri paylaştığımda aramızdaki diyalog bana adeta bir terapi gibi geldi. Belki de birçok insan gibi, Jung’un teorilerini günlük hayatıma uygularken fark etmeden yaşıyorum. Bu tür anlarda, kendinizi tanımanın ne kadar önemli olduğunu fark ediyorsunuz. Günlük yaşamın karmaşıklığında kılavuz niteliğinde olabilir.
Beklentileri Yönetmek: Maslow’un İhtiyaçlar Hiyerarşisi
Maslow’un ünlü ihtiyaçlar hiyerarşisi, belki de en çok duyduğumuz psikolojik teorilerden biri. Maslow’a göre, temel ihtiyaçlarımız karşılanmadan daha üst seviyede bulunan isteklerimize odaklanmak zordur. Kendi yaşamımdan bir örnek vermek gerekirse, öğrencilik yıllarımda, ders çalışmak bir lüks gibi gelebiliyordu çünkü sürekli maddi kaygılar taşıyordum. Önce temel ihtiyaçlar, sonra akademik başarı.
Sen de benzer bir durum yaşamışsındır mutlaka; işte bu yüzden Maslow’un teorisi, günlük hayatta beklentilerimizi nasıl yöneteceğimizi anlamamıza yardımcı olabilir. Ne zaman bir şeyler yolunda gitmese ya da bir türlü ilerleyemediğimi hissetsem, dönüp bu piramide bakarım. Belki de ihtiyacımız olan sadece bir bardak çay ve güzel bir sohbet, kim bilir?
Değişime Açık Olmak: Piaget’nin Bilişsel Gelişim Teorisi
Çocukluğumda evde hep etrafındaki her şeyi keşfetmek isteyen bir çocuktum. Eşyaları inceler ve aklımda “Bu ne işe yarar?” soruları geçerdi. Piaget’nin bilişsel gelişim teorisi tam da bu merakları anlamamı sağladı. Aslında Piaget, bilgiyle olan etkileşimimizin sürekli değiştiğini ve geliştiğini savunuyor. Bu da hayat boyu değişime ne kadar açık olmamız gerektiğini gösteriyor.
Bir keresinde iş değiştirmek zorunda kaldığımda, yeni bir sektöre atılmak ilk başta gözümü korkutmuştu. Ama Piaget sayesinde, her öğrenme sürecinin çocuklar kadar biz yetişkinler için de doğal olduğunu hatırladım. Her gün yeni bir fırsat ve gelişim demektir; bazen sadece çocuklar gibi açık fikirli ve sabırlı olmak gerekiyor.
Olumlu Düşünmenin Gücü: Seligman’ın Pozitif Psikoloji Teorisi
Pozitif psikoloji ve Martin Seligman’ın bu alandaki çalışmaları, günümüzde oldukça popüler. Ben de bu teoriyle ilk tanıştığımda algılarımda ciddi bir değişim yaşadım. Bir dönem işler umduğum gibi gitmediğinde, pozitif psikolojiyi hayatıma dâhil etmeyi denedim. Dikkatimi sürekli iyi giden şeylere yoğunlaştırmaya çalıştım. İlk başta zorlandım ancak zamanla, en olumsuz anlarda bile küçük mutluluklar bulmayı öğrendim.
Birçok insan gibi ben de gün sonunda olumlu bir şeyler düşünmeye çalışıyorum. Mesela, günün güzel anlarını not alıp, yatmadan önce gözden geçiririm. Eğer sen de denemediysen, belki bu akşam bir şans vermek istersin. Pozitiflik bulaşıcıdır, derler hep, gerçekten öyle!
Uyum Sağlamak: Bandura’nın Sosyal Öğrenme Teorisi
Bandura’nın sosyal öğrenme teorisi günlük yaşamımda en sık başvurduğum teorilerden biri. Hepimiz, doğrudan deneyimler kadar başkalarını gözlemleyerek de öğreniyoruz. Çocukken, aile büyüklerimin davranışlarını dikkatlice izlerdim. İkna edici konuşma şekilleri ya da zor durumlarla baş etme yöntemleri hep ilgimi çekerdi. Bandura’ya göre, bu öğrenme şekli, en doğal öğrenme yollarından biridir.
Çevrendeki insanlardan öğrendiklerini düşün; mesela, iş yerindeki deneyimli bir meslektaşın senin üzerinde bıraktığı etkiler ya da bir dostunun hayata bakış açısı. Gözlem, aynı zamanda nasıl daha iyi iletişim kuracağımızı veya sorunları nasıl çözeceğimizi öğrenmemizi de sağlar.
Duygusal Denge: Ekman’ın Duygusal Yüz İfadeleri
Paul Ekman’ın duygusal yüz ifadeleri çalışmasıyla tanıştığımda, insanların duygusal ifadelerinin ne kadar evrensel olduğunu fark etmiştim. Arkadaş sohbetlerinde ya da aile toplantılarında hep yüzlere bakarım; bir gülümseme ya da kaş çatma, kelimelerden çok daha fazlasını anlatır. Ekman, bu mikro ifadelerin aslında herkes tarafından evrensel olarak tanınabileceğini söylemişti.
İletişim kurarken bu mikro ifadelere dikkat etmek, bazen söylenemeyenleri anlamamı sağlar. Belki sen de bir dahaki sefere çevrendeki insanların söylediklerinin ötesine geçip, yüz ifadelerine odaklanmayı denersin. Böylece hem anladığın hem de anlaşıldığın bir iletişim kurabilirsin.
Kısa Bir Mola: Mindfulness ve Bilinçli Farkındalık Pratikleri
Meditasyon ve mindfulness (bilinçli farkındalık) kavramını hayatıma sokmam, yoğun ve stresli bir dönemin ardından oldu. Belki de senin de dönem dönem hissettiğin gibi, yetişemediğim işler ve bitmeyen sorumluluklar beni yormuştu. Neyse ki, bir arkadaşımın tavsiyesiyle mindfulness’a başladım. Günlük yaşamın ortasında kısa bir mola vermek, sadece nefesi izlemek, bazen tüm günü dengeleyebiliyor.
Günümüzde birçok kişi bu pratiklerin faydasını keşfediyor. Hatta bazı raporlar, bilinçli farkındalıkla ilgili çalışmaların stres seviyelerini ciddi oranda azalttığını gösteriyor. Sen de belki hemen olmasa da gün içinde küçük bir an olsun yaratıp, kendine bu lüksü verebilirsin. Unutma, bazen durmak, ilerlemenin en iyi yolu olabilir.
Yorum Bırakın