Geçenlerde bir arkadaşım sinemada yeni bir filme gitmemizi önerdi. Martin Scorsese'nin son yapımı! İlk başta, “Acaba bu usta yönetmen yine ne cevherler sunmuş bize?” diye düşündüm. Scorsese, biliyorsun ya, kendine has bir üslubu olan ve hikaye anlatmada kimseyle yarışa girmeyen bir yönetmen. Yıllar boyunca çektiği filmler, pek çoğumuz için sinema kültürünün mihenk taşları olmuştur. Onu anlatmak, ondan bahsetmek bana ayrı bir heyecan veriyor. Senin de sevdiğin bir Scorsese filmi var mı? Eğer yoksa, belki bu yazıdan sonra bir tane edinirsin.
Scorsese’nin Sinema Dünyasındaki Yolu
Martin Scorsese, 17 Kasım 1942'de New York'un göbeğinde, İtalyan-Amerikan bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Küçük yaşlarda sağlığı pek yerinde değildi ve bu yüzden çocukken çoğunlukla evde vakit geçirirdi. İşte bu süreçte televizyon ve sinema ile tanışması, ona ilham perisi olmuş desek abartmış olmayız. New York Üniversitesi'nde sinema eğitimi aldı ve burada çektiği kısa filmlerle dikkat çekmeye başladı. O yıllarda, birçok Amerikalı yönetmen yer altı sinemasına yoğunlaşırken, Scorsese toplumun gerçek yüzünü göstermek istedi. Bunu çok iyi başardı da! İlk uzun metrajlı filmi olan "Who's That Knocking at My Door" ile sinema dünyasına sağlam bir adım attı. Dürüst olmak gerekirse ben de onun kariyerine bu kadar büyük bir sevgiyle bağlanacağımı o zamanlar tahmin etmezdim.
Gerçek Ustaların İzinde: Scorsese’nin İlham Kaynakları
Bir sohbet esnasında bir sinema tutkunu arkadaşım, "Sen de fark ettin mi, Scorsese filmlerinde hep bir Hitchcock havası var," demişti. İşte burada göze çarpan bir başka nokta: Scorsese'nin etkilendiği yönetmenler, aslında sinemanın en önemli isimleri. Akira Kurosawa’dan Federico Fellini’ye kadar uzanan bir ilham listesi var. Yine de, onun tarzı başka bir yerde duruyor. Evet, onun Hitchcock’a olan hayranlığı aşikar fakat bir Fellini gibi karakterleri derinlemesine işleyişi de gözden kaçmıyor. Hatta bazı filmlerinde karakterlerin iç çatışmalarını işlerken Kurosawa'yı izler gibiyiz. Böyle etkileyici bir sentez oluşturmayı nasıl başardığını, sinemanın büyüsüne aşık biri olarak her zaman merak etmişimdir. Belki de bu yüzden Scorsese, sinema dünyasında gerçek bir "kral" olarak hükmünü sürdürmektedir.
Yeniliklerle Dolu Bir Filmografi
Scorsese'nin filmografisine baktığımızda, "Taxi Driver", "Raging Bull", "Goodfellas" ve "The Wolf of Wall Street" gibi başyapıtlar hemen göze çarpar. Bu filmlerin her biri, hem sinemaseverler hem de eleştirmenler tarafından defalarca izlenir. Benim favorim hangisi mi? Zor bir seçim ama "Goodfellas" derim sanırım. Her izlediğimde farklı bir detay fark ediyorum ve her defasında filmi ilk kez izliyormuş gibi hissediyorum. Onun filmlerinde dramatik sahnelerin yanında, ince mizah ve çarpıcı görsellik bir arada kullanılır. Özellikle "The Irishman" ile dijital efektleri ustalıkla kullanması, sinemadaki devrimci yaklaşımını bir kez daha ortaya koymuştur. Sen de bir Scorsese filmi izlerken kendini kaybettiğin anları hatırlıyor musun?
Scorsese Filmlerinde Müzik ve Anlatım Harmanı
Müzik seçimi, bir filmde olmazsa olmaz unsurlardan biri ve Scorsese bu konuda tam bir sihirbaz. "Goodfellas"taki müzik kullanımını hatırlayalım. Filmdeki her sahne, adeta müzikal bir şölen gibi. Rolling Stones'dan Muddy Waters'a uzanan müzik seçkisi, izleyiciyi zamanda yolculuğa çıkarıyor. Ben bir keresinde "The Departed" filmini izlerken, çalan bir şarkıyı ilk kez orada duyup resmen aşık olmuştum. Film sonrası o şarkıyı bulana kadar adeta kırk takla attım. Böyle detaylara takılır mısınız, bilmiyorum ama gerçekten filmde kullanılan müzikler, anlatımın bir parçası gibi. Yani bazen konuşan sadece karakterler değil, müziğin ta kendisi oluyor.
Bir Usta ile Özdeşleşen Oyuncular
Scorsese denince akla ilk gelen isimlerden biri de Robert De Niro, değil mi? Bu ikili, sinema tarihinde efsaneleşmiş bir birlikteliktir. "Taxi Driver", "Raging Bull", "Casino" ve daha niceleri… De Niro her seferinde bize başka bir karakter sunarken sanki Scorsese’nin zihnine bir pencere açıyor. Leonardo DiCaprio da bu listeye eklediğimizde, Scorsese’nin karakter seçiminde ne kadar başarılı olduğunu bir kez daha görüyoruz. İlk başlarda DiCaprio'nun "Catch Me If You Can" performansını izleyip “Bu çocuk Scorsese’ye gitmez ya!” dediğimi hatırlıyorum, ama yanıldığımı nasıl da çabuk anladım, anlatamam. DiCaprio, Scorsese’nin elinde o kadar şekil buldu ki, sanırım onlar birlikte çalışmadığında bir şeyler eksik kalıyor gibi hissediyoruz.
Geleceğe Yön Veren Bir Yönetmen
Genç sinemacılar ve sinemaseverler, Scorsese’nin çalışmalarından ilham alıp sinema dünyasına adım atmak istiyorlar. Bugün, dijital platformların ağırlık kazandığı dönemde bile, o hala klasik sinemanın gücüne inanıyor ve bunu her fırsatta dile getiriyor. Özellikle "Irishman" filmiyle gördük ki, bir hikaye anlatmak için her zaman yeni teknolojilere ihtiyacımız yok. Hatta geçtiğimiz aylarda katıldığım bir sinema konferansında ismi geçmişti ve herkes onun yeni projelerinden nasıl etkilendiklerini anlatıyordu. Genç bir yönetmen adayı yanıma gelip, "Onun gibi bir efsane olabilmek imkansız belki ama ilham almak mümkün," demişti. Ne kadar haklıydı değil mi?
Scorsese hakkında daha ne kadar çok şey konuşabiliriz, kimbilir? Ama kesin olan bir şey var: O, modern sinemanın kralı ve onun anlatacak daha çok hikayesi var! Sinema dünyasında daha nice yıllar onun filmleriyle büyülenmemizi diliyorum. Umarım bu yazı sayesinde onu biraz daha yakından tanıma fırsatı bulmuşsundur. Şimdi, bir Scorsese filmi açıp keyfini çıkarmanın tam zamanı, ne dersin?
Martin Scorsese’nin adını duyduğumda içimde bir heyecan ve merak oluşuyor. Çünkü kendisi modern sinemanın kralı olarak adlandırılan bir usta yönetmen. Her filmiyle izleyicileri derin düşüncelere sevk eden, karakterlerini derinlemesine işleyen ve her sahnesinde ustalığını konuşturan bir isim. Geçenlerde bir arkadaşımın önerisiyle Scorsese’nin son filmine gittim ve yine büyülenmemek imkansızdı. Filmin her sahnesi adeta bir sanat eseri gibiydi, oyunculuk performansları ise insanı derinden etkiliyordu. Scorsese’nin filmlerindeki detaylar, göz alıcı kurgular ve derin anlamlar beni her seferinde şaşırtıyor. Kendisinin eserlerini izlemek benim için bir ayrıcalık ve her seferinde yeni bir dünya keşfetmek gibi bir hissiyat uyandırıyor bende. Martin Scorsese gerçekten modern sinemanın kralı ve hayranı olmaktan gurur duyuyorum.