Doğa Ananın Sürprizleri: Jeolojik Olayların Çevresel Etkileri
Doğanın Görkemli Kuvvetleri
Geçen yaz İstanbul’da bir arkadaşım, “Deprem oluyor!” dediğinde, hepimiz bir an paniğe kapılmıştık. Neyse ki bir sallantı hissetmedik ama ilk başta herkesin aklına jeolojik olayların gücüyle başa çıkmak geldi. Evet, çok şükür ki Türkiye neredeyse tüm fay hatlarının misafirperver ev sahibi. Türkiye’de yaşayan biri olarak, doğanın bu görkemli kuvvetlerine aşina olmamak imkansız. Aslına bakarsan, biz burada doğanın sesine kulak vererek yaşamak zorundayız. Bir yandan sürekli tetikte, diğer yandan da bu gücü kabul etmenin huzuruyla hareket ediyoruz.
Depremler ve Etkileri
Dürüst olmak gerekirse depremler, etrafımızda en çok konu edilen jeolojik olaylar arasında. Ocak 2020’de Elazığ’da yaşanan depremi hatırlıyor musun? 6.8 büyüklüğündeki sarsıntı, tüm ülkeyi derinden etkiledi. Televizyonlar her zamanki gibi en çarpıcı görüntüleri önümüze serdi ve bir an için hepimiz yerimizde donakaldık. Tabii bu tür olayların sadece binaları değil, aynı zamanda doğayı nasıl etkilediğini görmek de oldukça önemli. Örneğin, depremler sırasında yer altı sularının yön değiştirmesi, tarımsal alanların su rejimini etkileyebiliyor. Bu da uzun vadede tarım verimliliğini olumsuz etkiliyor.
Volkanlar ve Patlamalarının Çevreye Etkisi
Volkanlar! İşte doğanın ateşle dansı. Her ne kadar ülkemizde aktif volkanlar olmasa da, dünyadaki etkilerini düşününce ürpermemek elde değil. İzlanda’daki Eyjafjallajökull Yanardağı’nın patladığı zamanı hatırlıyorum. Uçuşlar iptal, hava sahası kapalı, Avrupa’ya tatile gideceklerin planları alt üst oldu. Bu tür patlamalar, atmosferdeki toz miktarını artırarak kısa vadede küresel sıcaklıklarda değişikliklere yol açabiliyor. Bunun yan etkileri ise buzulların erimesi, deniz seviyelerinin yükselmesi ve nihayetinde kıyı bölgelerinde yaşayanların sel riskine maruz kalması. Unutmadan, volkanik patlamaların arazinin verimli hale gelmesine de katkı sağladığını belirtmek lazım. Küller, toprağa mineral kazandırarak, tarımsal üretimin artmasına yardımcı olabiliyor.
Heyelanlar ve Toprak Hareketleri
Heyelanlar ise dağlık bölgelerde sıkça karşılaşılan doğal fenomenlerden. Karadeniz yollarında arabayla giderken bir anda önünüzde kayan toprak kütlesini görmek mümkün. Bir nevi doğanın “beni ciddiye al” dediği sahnelerden biri. Heyelanlar, zayıf zemin yapısı, aşırı yağış ya da insan etkisi gibi nedenlerle oluşabiliyor. Bunu günlük hayatımızda ne zaman deneyimledik diyorsan; Doğu Karadeniz’de birkaç yıl evvel meydana gelen heyelan sırasında tanıklık ettiklerim hala aklımda. Ahşap evler neredeyse bir kağıt gibi eğilip bükülmüştü. Böyle doğa olaylarının hem yerel ekosistem hem de insan yaşamı üzerindeki derin etkilerini göz ardı etmek mümkün değil.
Sel ve Su Baskınlarının Yıkıcı Gücü
İstanbul’da yaşayan biri olarak şunu rahatlıkla söyleyebilirim: Son yıllarda sel ve su baskınları şehirde bir yaz geleneği haline geldi. Yıl 2009, Başakşehir’de meydana gelen sel felaketinde birçok can kaybı yaşandı. Su baskınları, kısa sürede tarım alanlarını tahrip edebiliyor, alt yapıyı çökertiyor ve yaşamı felç edebiliyor. Belki sen de evinin kapısına kadar gelen suyu pompayla boşaltmak zorunda kalmışsındır. Bu tip felaketler sonrasında devlet organları ve yerel yönetimler birçok tedbir alsa da, iklim değişikliğiyle birlikte bu olayların sıklığının artması muhtemel. Yani sen, ben, hepimiz bu duruma karşı hazırlıklı olmalıyız.
İklim Değişikliği ve Jeolojik Olaylar Arasındaki Bağlantı
Peki, iklim değişikliği ile bu olaylar arasında bir bağ var mı? İşin ilginç yanı, var. Mesela deniz seviyelerinin yükselmesi veya şiddetli fırtınalar, iklim değişikliğine bağlı olaylar. Ama bu durum, dolaylı yoldan jeolojik olayları da tetikleyebilir. Buzulların erimesiyle yer kabuğunun üzerindeki baskı azalır ve bu da volkanik patlamalara ya da depremlere neden olabilir. Kafamızı kaldırıp baktığımızda, her şeyin ne kadar bağlantılı olduğunu görmek zor değil. Bu konuda uzmanlar sık sık uyarıyor: İklim değişikliği geleceğimizin en büyük sınavlarından biri olacak.
Gönüllü Katkılar ve Bilinçlenmenin Önemi
Son olarak, biraz da çözümden bahsedelim. Artık hepimiz, sürdürülebilir yaşamın ve doğayı korumanın önemini daha iyi anlıyoruz. Çeşitli STK’lar ve gönüllü gruplarında yer almak, insanları bilinçlendirmek için küçük ama etkili bir adım olabilir. Belki de kendi mahallenizde, ilk yardım eğitimleri düzenleyebilir ya da afet bilinci yaratacak mini seminerler yapabilirsiniz. Bu şekilde toplulukta farkındalık yaratabilir, daha güçlü bir dayanışma ağı oluşturabiliriz.
Umarım bu yazı, jeolojik olayların çevresel etkileri hakkında biraz daha farkındalık kazandırmıştır. Doğanın ne kadar büyük bir güç olduğunu ve bu güçle uyumlu yaşamanın hepimizin sorumluluğu olduğunu unutmayalım. Birlikte doğayı anlamaya çalıştıkça, korunma yollarını bulmak da daha kolay hale gelecektir. Sen de düşüncelerini paylaşmaktan çekinme. Unutma, bilgi paylaştıkça çoğalır!
Yorum Bırakın