Coğrafya: Kıtalardaki Farklı Ekosistemler
Ekosistem Çeşitliliğine Giriş: Beni Neler Bekliyor?
Geçen yaz, belgesel izlemeye epey sardım. Özellikle de kıtaların nasıl farklı ekosistemlere sahip olduğunu anlatanlar vardı ya, onlara bayıldım! İşin içine girdikçe şunu fark ettim: Her kıtanın kendine has bir ruhu var, diyebiliriz. Mesela, Amazon yağmur ormanlarının derinliklerinden çıkıp, Antarktika’nın soğuk ve ıssız buzullarına uzanan bir seyahat gibi. Sen de hiç böyle bir şey düşündün mü? Bir kıtanın, kendine has bir karaktere sahip olduğunu? Dürüst olmak gerekirse, belki biraz deli işi ama kesinlikle düşündürten cinsten.
Asya’nın Mozaik Ekosistemleri: Çeşitliliğin Kalbi
Asya kıtası, hem kültürel hem de doğal çeşitliliğiyle en dikkat çeken kıtalardan biridir. Mesela Himalayalar, dünyanın çatısı denen cinsten; bir de o bölgedeki dağcılara sorsan bu işin tozunu yutmuş, yediği içtiği ayrı gitmeyen insanlar. Onlarla Kars’ta bir festivalde tanışmıştım, inanın anlatacakları sınırsızdı!
Yine Asya’nın güneyinde yer alan tropik ormanlar ve Kuzey Sibirya’nın soğuk tundraları, doğanın nasıl çeşitlendiğinin canlı kanıtları. Kaybetme korkusu ya da korunma içgüdüsüyle yaşayan bu ekosistemler, bence doğanın gizemli yüzünü ortaya koyuyor. Asya’da gördüğüm bu çeşitlilik, aynı zamanda tarımı, hayvancılığı ve dolayısıyla ekonomiyi de etkiliyor. “Kuzey mi daha verimli, güney mi?” sorusu, bu yüzden asla bitmiyor!
Avrupa’nın Dönüşen Peyzajları: Tıpkı Bir İnsan Gibi
Avrupa, küçücük bir kıta gibi görünür ama çeşitliliğiyle sizi şaşırtabilir. Ben ilk defa İtalya’nın Apulia bölgesine gittiğimde etrafımdaki yeşillik ve bağlar beni adeta büyülemişti. Hele yazın ortasında yağan kısa yaz yağmurları var ya, tam bir Türk deyimiyle “yağmurdan sonra çıkmış gökkuşağı” gibidir.
Öte yandan İskandinavya’nın kuzeyine doğru çıktığınızda, bambaşka bir dünya sizi bekliyor. Uzun geçen kışların ardından gelen birkaç aylık yaz, oradaki doğayı canlandırıyor. Yani, Avrupa’da her sezon başka bir hikaye varmış gibi. Bu dönüşüm, tarım ve doğal yaşam açısından asırlardır derin etkiler bırakmış. Avrupa’nın bu yönünü keşfetmek isteyenlere, kır çiçeklerinin açtığı bahar aylarını öneririm.
Afrika’nın Vahşi Ruhuyla Tanışmak
Ben bir sıcakkanlıyım ama vokal bir şekilde itiraf edeyim: Afrika’nın sıcağı bambaşka! İlk defa safari yapmak için Serengeti’ye gidip o coğrafyanın taşıdığı vahşi ruhla yüzleşmek, unutulmaz bir deneyimdi. Oradaki hayvanların doğal yaşam alanları, bence şehir yaşamına sıkışmış bizler için derin bir nefes aldırıyor.
Afrika ekosisteminde bir diğer büyüleyici unsur da Nil Nehri ve çevresidir. Nehrin etrafında kurulmuş köylerde, tarım ve hayvancılık hâlâ ilkel yöntemlerle yapılıyor. Ama burada dikkat et: Bu doğallık, hem yerel halkı hem de turistleri sık sık cezbediyor. Dolayısıyla Afrika’nın bu özelliği, turizmin de kalbi olmuş durumda. Kim istemez ki aslanları, fil sürülerini yakından görmeyi?
Kuzey Amerika: Doğanın Zıt Renkleri
Kuzey Amerika’nın genişliği ve çeşitliliği, bence kelimelerle anlatılamayacak kadar derin. Mesela, Rocky Dağları’nın bembeyaz zirvelerinin altında uzanan yeşil vadiler ve ardından çöl manzaralarına geçişin hatırlattığı doğa tiyatrosu… Bunu ilk gördüğümde “Bak sen şu doğanın şakacılığına!” demiştim. Gerçekten inanılmaz bir göz yanılgısı yaratıyor!
Özellikle ABD’nin batı kıyıları, volkanik dağlarıyla, Pasifik Okyanusu’na tepeden bakan ormanlarıyla tanınır. Kayalıkların üstünde dans eden sincaplar, bana hep bir masalın içindeymişim hissi verir. Doğanın bu kadar renkli ve dinamik olması, bence Kuzey Amerika’yı macera tutkunları için bir cennet haline getiriyor.
Güney Amerika: Yeşilin Binbir Tonu
Güney Amerika, her gezginin hayallerinde yer edinen bir kıta. Param olsa günübirlik oraya uçarım, neden mi diyeceksin? Amazon ormanları, en büyük yağmur ormanlarından biri ve derinliklerinde öyle canlı türleri barınıyor ki insan bazen “Bu tür belki de daha önce hiç kaydedilmemiştir!” diye aklından geçirmeden edemiyor.
Bir de And Dağları var ki onlar da apayrı bir deneyim sunar. Andların zirvesine çıkıp baktığında, bazen sonsuz ufku izlemek istersin. İklim değişikliğinin etkilerini burada çıplak gözle görmek mümkün; küçülen buzullar, kuruyan göller, yürek burkucu bir o kadar da düşündürücü!
Antarktika: Buz ve Beyazın Sessiz Dünyası
Sıra geldi “Beyaz Kıta” olarak bilinen Antarktika’ya. Buraya gitmek pek kolay bir iş değil, çok fazla zorlukla mücadele etmeniz gerekebilir. Ama eğer şansınız varsa ve dünya üzerinde ayak basılmamış yerlere ilgi duyuyorsanız, Antarktika tam size göre. Buzulların üzerinde yürümek, penguenlerle arkadaşlık etmek… Düşünsene, buz gibi bir dünyada ama içini ısıtan bir mutluluk.
Ben, Antarktika hakkında okuduğum bir kitaptan çok etkilenmiştim. Oradaki kaşiflerin hikayeleri, hayatta kalma mücadeleleri ve doğayla olan anbean çatışmaları gözler önüne seriyor. Eğer bir gün yollarımız oraya düşerse, bu hikayelerin izlerini sürmek gerçekten de müthiş olurdu. Tabii gitmeden önce sıcacık montunuzu iyi hazırlayın, yoksa donup kalabilirsiniz!
Yorum Bırakın