Ahtapotlar, denizin belki de en esrarengiz yaratıkları. Tam üç kalbe sahip olduklarını biliyor muydun? Ben de ilk duyduğumda oldukça şaşırmıştım. Mesela, bir keresinde Bodrum’daki bir dalış maceramda ahtapotların nasıl hareket ettiklerini izlerken, bir arkadaşım bu bilgiyle beni dumura uğratmıştı. Deniz altında süzülen bu yaratıkların, her biri ayrı bir işlev üstlenen kalpleri var. İki kalp, solungaçlardan geçerken kanı oksijenlendiriyor, üçüncüsü ise bu oksijenli kanı vücuda pompalıyor. Ve işin ilginç yanı, ahtapotlar dinlenme haline geçtiğinde, üçüncü kalp çalışmayı bırakıyor. Bu yüzden dinlenmedikleri sürece çok enerji harcayarak hızlı yüzmekten kaçınıyorlar. Belki de bu yüzden ahtapotlar her zaman sakin ve yavaş bir şekilde hareket ederler.
Evet, solucanlar! Belki de sıradan bir toprak canlısı olarak gördüğün solucanlar, aslında sandığından çok daha ilginç. Toprak altında sessiz ve derinden çalışan bu canlıların tam beş kalbi var! Tabii bu kalpler, bizim anladığımız anlamda tam olarak kalp değil ama yine de kanı vücuda pompalama işlevi görürler. Özellikle çocukken bahçede toprak kazarken çıkan solucanları hatırlıyorum. O minik yaratıkların içinde böylesine ilginç bir sistem olduğunu bilmek büyüleyici değil mi? Belki de bu yüzden yağmurdan sonra toprakta dolaşan solucanları gördüğümüzde bir an durup düşünmek gerek.
Latince adıyla Sepia, mürekkep balıkları da diğer deniz canlıları arasında adını sıkça duymadığımız ama oldukça büyüleyici bir tür. Üç kalpli bu canlılar, avlanırken hız gerektiren bir yapıya sahip. Bu yüzden, tıpkı ahtapotlar gibi, mürekkep balıkları da üç kalbiyle kanı daha verimli bir şekilde vücutlarına pompalar. Her bir kalp, kanı farklı bir yolculuğa çıkarır ve bu sayede mürekkep balıkları ani hareketler yapabilir. Denizin içinde bir gölge gibi ilerleyen bu canlılar, karşılaştıkları tehlikeler karşısında da oldukça hızlı tepki verebiliyor. Belki de bu nedenle mitolojik figürlerde dahi onların varlıklarını görmek mümkün. Misal, Jules Verne’nin ünlü eserlerinde mürekkep balığı tasvirleri bolca yer alır. Avcılığı ve kaçış teknikleriyle ilgili hikayeleri de cabası!
Deniz salyangozları, ya da bilimsel adıyla Nudibranchia, iki kalpli olan deniz canlılarından bir başkası. Bu yaratıklar, rengarenk dış görünüşleriyle denizlerin altında adeta birer sanat eseri gibi yüzmektedir. İki kalbi olan bu salyangozlar, rengarenk görünümleriyle dikkat çekerken, vücutlarındaki renk ve desen kombinasyonlarıyla da yırtıcılardan korunur. Kendi gözlemlerime dayanarak, geçtiğimiz yaz Ayvalık’ta dalış yaparken bu renk cümbüşüne tanık olmuştum. Renklerin arasında süzülen bu güzel canlılar, adeta deniz altının mücevherleri gibiydi.
Genellikle denizdeki kayaların altında veya kumların arasında yaşayan yassı solucanlar, iki kalpli yapı sistemiyle dikkat çekerler. Çocukken yaz tatillerinde gittiğimiz kamplarda, deniz kenarındaki kayaların altında bu minik yaratıklara rastlamak mümkündü. Onların o yavaş hareketleri ve iki kalp yardımıyla sağladıkları enerjiyle vücutlarını nasıl da mükemmel bir şekilde kontrol ettiklerini görmek, denizin altında ne kadar çok keşfedilmemiş detay olduğunu düşündürmüştü bana. Senin de ilgini çeker mi bilmiyorum ama yassı solucanların yaşam tarzları, esnek vücut yapıları ve çoğalma biçimleri gerçekten merak uyandırıcı.
Denizlerin altında bu kadar sıra dışı canlı yaşarken, onları tehdit eden en büyük unsurlardan biri maalesef insanlar. Deniz kirliliği, suyun yüzeyinden derinlerine kadar bütün canlıları etkiliyor. Örneğin, plastik kirliliği nedeniyle her yıl binlerce deniz canlısı hayatını kaybediyor. Belki de bir gün torunlarımıza bu sıradışı canlıları anlatamayabiliriz. Öğrendiğim bir istatistiğe göre, her yıl yaklaşık 8 milyon ton plastik okyanuslara karışıyor. Bu, her dakika bir çöp kamyonu dolusu plastik demek! Düşündükçe insanı dehşete düşüren bir gerçek, öyle değil mi?
Denizlerin ekosistem içindeki rolü, tahmin ettiğimizden çok daha büyük. Bu eşsiz canlılar sadece biyoçeşitlilik açısından değil, iklim değişikliğiyle mücadelede de büyük önem taşıyor. Denizler, atmosferdeki karbondioksitin önemli bir kısmını emer ve iklimin düzenlenmesine yardımcı olur. Dolayısıyla, denizlerdeki her bir canlı, bilim insanlarının dediği gibi, bu zincirin ayrılmaz bir parçası. Önümüzdeki yıllarda denizlerin sağlık durumunu iyileştirmezsek, hem bu özel hayvanları hem de denizle bağlantılı ekosistemleri kaybetme riskiyle karşı karşıya kalabiliriz. Dilerim ki, bu yazıyı okuduktan sonra denizlerin ve onların içinde yaşayan bu ilginç canlıların ne kadar değerli olduğunu bir kere daha düşünürsün.
Allah’ım ya! Üç kalpleri mi var gerçekten? Ben bunu bilmiyordum, şaşırdım doğrusu. Bir ahtapotun üç kalbi olduğunu duyunca hem şaşırdım, hem de biraz kıskandım. Benim tek kalbim varken, o üç taneyle nasıl başa çıkıyor acaba? Belki de bu yüzden ahtapotlar bu kadar akıllı ve esrarengiz yaratıklar oluyorlar. Bir de o sekiz kolu var ya, tam bir çok yönlü varlık resmen. Keşke ben de birden fazla kolum olsaydı, o zaman belki daha çok iş başarabilirdim. Ama neyse, en azından ahtapotlardan bir şeyler öğrenmiş oldum. Denizin derinliklerinde nelerin gizli olduğunu keşfetmek gerçekten heyecan verici. Belki bir gün ben de ahtapotlar gibi sırlarla dolu bir varlık keşfederim. Kim bilir, belki de bir sonraki keşfedecek şey ben olurum. Her şeye rağmen, ahtapotlara olan hayranlığım bir kat daha arttı. Acaba bir gün bir ahtapotla tanışabilir miyim? Ona üç kalbi olduğunu hatırlatır, benim sadece bir kalbim olduğunu gururla söylerim. Kim bilir, belki de aramızda bir dostluk başlar.