Hayatımızı Kurtaran O Büyülü Keşif: Penisilin
Nereden Çıktı Bu Penisilin?
Hatırlıyorum da, ilk olarak biyoloji dersinde hoca, Alexander Fleming’den bahsettiğinde, gözlerimizdeki şaşkınlığı görmeliydiniz! O zamanlar mikroskop altındaki dünyayı henüz yeni yeni keşfediyoruz, tabii. Fleming’in, 1928 yılında, laboratuvarında unutulan o meşhur Petri kabı ile nasıl dünya çapında bir devrim yarattığını dinlerken, adeta başka bir dünyaya adım atıyorduk. Sen de böyle anları yaşamışsındır; hani tam da o an, “Eureka!” dediği anlar. İşte, Fleming’in o efsanevi anı, milyarlarca insanın hayatını değiştirmenin kapısını araladı.
Şans mı, Zeka mı?
O laboratuvarda, bakterilerle kaplanmış o tabakta rastgele bir şekilde yeşeren küf, Fleming’in dikkatini çekiyor. Ve bu küf, etrafındaki bakterileri öldürüyor. Düşünsene! Sanırım burada devreye biraz şans ve çokça bilimsel merak giriyor. Hani derler ya, “Hazırlık, fırsatla buluştuğunda başarı gelir.” İşte tam da öyle bir hikaye. Hem de ne hikaye! Birçok insan, o günlerde sıradan bir talihsizlik olarak görülebilecek bir şeyi, insanlık tarihinin dönüm noktalarından biri olarak tarihe kazandırıyor. Sen olsan, dikkat eder miydin öyle bir ayrıntıya?
Penisilinin İlk Denemeleri
Annemden dinlemiştim bir seferinde. O zamanlarda tifo, zatürre gibi hastalıkların sadece bir ölüm fermanı gibi görüldüğünü söylerdi. Penisilinin keşfiyle bu karanlık günlerin nasıl aydınlandığını anlatırdı. İlk başlarda penisilinin üretimi oldukça sorunlu ve zahmetli idi. 1940’larda, savaş zamanı İngiltere’sinde bile üretim o kadar sınırlıydı ki, hastaların idrarı toplanıyor ve içerisindeki penisilin yeniden kullanılacak şekilde geri kazanılıyordu. Düşünsene, ne kadar değerli bir madde! Bugün elimize bir haptan fazla bir şeymiş gibi gelmediğine bakma, eskiden neler çekiliyormuş.
Penisilinin Türkiye Yolculuğu
Türkiye’ye gelişi ise bambaşka bir hikaye. Dedem, eskilerden kalma bir radyo haberini hatırlıyor; sene 1944, İstanbul Tıp Fakültesi’nde ilk penisilin denemeleri yapılıyor. O dönem Türkiye’nin en büyük gazete manşetlerinde “Mucize İlaç Geldi!” diye yazılıydı. Tabii, o zamanlar ilaç bulmak da deveye hendek atlatmaktan zormuş. İnsanlar umut içerisinde, hastanelerin dolup taştığını anlatırdı büyüklerimiz. O dönemde, özellikle bulaşıcı hastalıkların pençesinde olanların nasıl umut ışığını penisilinle bulduklarını dinlemek, insana bambaşka bir his veriyor.
Modern Tıbbın Dönüm Noktası
Tıp dünyasında bir devrim olan penisilin, modern tıbbın en önemli yapı taşlarından biri. Şimdi bakıyorum da, bugün her gün yanından geçtiğimiz hastanelerin her biri, aslında geçmişin bu devrimsel anları sayesinde ayakta. İstatistiklere göre, 2030’a kadar sadece antibiyotik direncine karşı savaşan kampanyalar bile milyarlarca dolar harcayacak. Sen de düşünüyorsun değil mi, bir zamanlar sorun çözen bu mucizevi ilaç, şimdi başka sorunların baş mimarı haline gelebiliyor. Ama yine de, o günleri düşününce gerçekten hayatlarımızın kurtarıcısı olduğunu unutmamak gerekiyor.
Gelecek Nesillere Emanet
Aile büyüklerimden dinlediğim bir hikaye daha var: Annem, Kadir gecesi yapılan dualar gibi, penisiline dua edildiğini söylerdi. Öyle ya, o zamanlar bu ilaç, bugünün antibiyotikleri gibi sıradan bir şey olmadığı için, onunla birlikte hastalıklardan kurtulanlar bir nevi mucize tanığı gibi hissedermiş. İşte bu yüzden, penisilini doğru şekilde ve gerektiği zaman kullanmak önemli. Bugünlerde, antibiyotik direnci gibi kavramlarla yüz yüze kalıyoruz ve bu, yeni neslin ne kadar dikkatli olması gerektiğini gösteriyor.
Son Söz: Yaşamı Anlamaya Dair
Şunu unutma: Geçmişin hatalarından ve başarılarından ders almak, geleceğe atılacak en sağlam adımların başında gelir. Bilim dünyası her ne kadar ileri gitse de, küçük ve basit bir keşfin nasıl elmas değerinde olabileceği asla unutulmamalı. Bunu sadece bilim insanlarıyla sınırlı tutmamak gerek; kendi yaşamında da basit değişikliklerin ne denli etkili olabileceğini gör, uygula. Ve belki bir gün sen de, kendi hayatının “penisilini” bulur, başka hikayelere ilham olursun.
Yorum Bırakın